Utku Cevre

5 Adet Az Bilinen Savaş Filmi

Savaş filmleri aslında insan ve insanlık öyküleridir. İnsansız film olur, örnekleri de vardır ancak insansız savaş filmi olmaz. Genellikle tarih janrıyla da kol kola verdikleri için, savaş filmi izlerken tarihle ilgili de birçok şey öğrenebilirsiniz. Bu yazıda az bilindiğini düşündüğüm 5 adet savaş filmine yer vermek istedim. Savaşların yalnız filmlerde kaldığı, daimî barışa haiz bir dünya için bu yazıya bakabilirsiniz.

1. Human Condition - Ningen no jôken

Özellikle Harakiri ve Samurai Rebellion filmleriyle tanınan Japon yönetmen Masaki Kobayashi'nin 1959'dan itibaren üçleme şeklinde çektiği bu film, İkinci Dünya Savaşı esnasında Japon işgali altındaki Mançurya'da geçiyor. Toplama kampında görevlendirilmiş bir pasifist olan Kaji'nin gözünden (Toshirô Mifune ile birlikte tüm zamanların en iyi iki Japon aktöründen biri sayılabilecek Tatsuya Nakadai tarafından başarıyla canlandırılıyor) savaşın nasıl insanlık dışı bir şey olduğunu izliyoruz.

humancondition

2. Judgment at Nuremberg

İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Nazilere mensup subayların ve yargıçların yargılanması için Nürnberg kentinde büyük bir mahkeme kuruldu. Stanley Kramer'in 1961 tarihli bu filmi, özellikle dört Alman hakiminin yargılanması sürecinde şu soruya odaklanıyor, "Bir aksiyonun yasal olması, yapan kişiyi aksiyonun sonuçlarına karşı sorumlu kılar mı?". Başrollerinde Spencer Tracy, Burt Lancaster, Maximilian Schell, Marlene Dietrich, Montgomery Clift gibi ustaların adeta aktörlük yarışı yaptığı film mahkeme filmi alt türünde de üst sıralara oynayabilir.

judgment_at_nuremberg

3. The Battle of Algiers

Cezayir'de Fransa'ya karşı 1954'te başlayarak 1962'deki bağımsızlıklarına kadar süren direniş hareketini yarı belgesel formatında izleyen 1966 tarihli bu filmin özelliği, ne olursa olsun objektifliğini koruması ve olayları tüm gerçekçiliğiyle göstermeye çalışması. Gerilla savaşı türünde olduğu için, diğer çoğu savaş filminden de yapı itibariyle ayrılıyor.

battleofalgiers

4. Aguirre, the Wrath of God

Hande Yener'in "İki Deli" şarkısı yönetmen Werner Herzog ile bir dönem devamlı başrolü olan Klaus Kinski için yazılmış sanki. Herzog'un dünyanın türlü yerlerinde zor çalışma şartlarında yürüttüğü çekimler, Kinski'nin öfke patlamaları ile birleşince ortaya şenlik çıkıyor. 1970'lerden başlayarak 80'lerin başına kadar süren ortaklığın (Cobra Verde, Fitzcarraldo ve Nosferatu ile birlikte) en güzel meyvelerinden biri olan filmimiz, 16. yüzyılda Güney Amerika'yı işgal eden İspanyol kolonicilerin efsanevi El Dorado şehrini arama hikâyesi.

Aguirre

5. Empire of the Sun

Spielberg'in az seyredilen filmlerinden biri olan filmimiz, J.G. Ballard'ın romanından uyarlama ve 2. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın Şangay'ı işgal etmesiyle kendini toplama kampında bulan bir zengin çocuğunun (Çok genç bir Christian Bale oynuyor ve daha o zamandan kalitesini belli etmiş) kampta geçen büyüme öyküsü. Ballard'ın tüm eserleri gibi teknoloji ve metal nesnelere (bu eserde savaş uçakları, The Crash’te kaza yapan otomobillerdi) karşı bir tür fetişizm olmasının yanısıra, Spielberg'in savaşı ne kadar doğal anlatabildiğini gördüğümüz ilk film (Çok bilindik oldukları için Schindler's List ve Saving Private Ryan bu listede yoklar, ancak herhalde tüm zamanlar listesi yapsak bu iki film de ilk beşe girer).

empireofthesun

Sevgiyle kalın.

#sinema yazısı