Temrine Devam
Yazmadan yazar olunmuyor. Nasıl oturup yazacağı konusunda ise insanlar çelişkiye düşüyor. Tek cümleyle: "Rutinleriniz olmalı". Farklı yazarlardan örnekler vereyim.
Stephen King tüm zamanların en üretken yazarlarından biri. Yazma Sanatı isimli harika kitabında kendi edebiyat serüvenini, yaşam öyküsüyle de harmanlayıp paylaşıyor. Büyük bir yazı masası olduğundan bahsediyor. Ünlü yazar, her sabah erken saatlerde bu masaya oturup 2000 kelime yazıyor. Hafta sonları da dahil. Tatilde olduğundaysa yalnızca masasını geride bırakıyor. 2000 kelimesi sabit. Yazma eyleminin büyük çoğunluğunun yazı işçiliği olduğunu kitapta şöyle aktarıyor:
Amatörler oturup ilham gelmesini bekler, geri kalanımız ise kalkıp işe koyuluruz.
Bu Yıl Romanını Yazıyorsun isimli kısa ancak etkili başvuru kitabında Walter Mosley yaratıcı yazarlığın bir sürü sırrını verirken, bir yazarın günlük hedefini belirli bir kelime sayısı cinsinden açıklamaz. Ona göre hedef, işin başında her gün en az 90 dakika zaman geçirmektir. Her gün bu kadarlık bir süre kâğıdın / klavyenin önünde olmanın, bir yılın sonunda romanınızı bitirmenizi sağlayacağını iddia eder.
Ray Bradbury ise Yazın Sanatı ve Yaratıcı Yazarlık isimli eserinde, yazmaya başlayanların doğrudan romana yönelmek yerine her hafta bir kısa öykü yazmasını öğütler. Bu formülle yıl sonunda toplam 52 kısa öykünüz olur ve yazara göre en az birisi iyi çıkar. Nasıl istatistik?
Roman yazdığı dönemlerde Japon yazar Haruki Murakami'nin rutini de enteresan. Yazar bu dönemlerde istikrarlı olarak her sabah 04:00'te kalkıp 5-6 saat yazdığından bahsediyor. Kendisinin en bilinen özelliklerinden biri olan fiziksel aktiviteleri de öğleden sonra 10 km koşu veya 1,5 km yüzme (bazen her ikisi birden) şeklinde yapıp, gece 21:00'de uyumaya çalışıyor. Bunu her gün yapmak onun için bir tür kendi kendini büyüleme. Ancak bu rutini bir roman boyunca, yani altı ay ile bir sene arası sürdürmenin fiziksel ve zihinsel olarak ne kadar zorlayıcı olduğunu da söylemeden edemiyor. Tabii yazarın Koşmasaydım Yazamazdım kitabında da dediği gibi:
Acı kaçınılmazdır, ıstırap çekmekse tercihtir.
Virginia Woolf'un tavsiyesi, kapısı kilitlenebilen bir oda ve yıllık beş yüz pound gelir. Yani ortaya koyacağınız kelime sayısı veya kalem elinizde geçireceğiniz süreden önce, hayatınızı idame ettirmeye bakın diyor. İnsanın aklına yokluk içindeki silüetler, Knut Hamsun'un Açlık'ında talaş emen yazar ile John Fante'nin Toza Sor'unda, bulduğu portakal kasasıyla karnını doyuran yazar karakteri geliyor.
Son olarak bir büyük ustaya dönecek olursak, Ernest Hemingway de her sabah erken vakitlerde 500 kelime yazmayı öğütler. Bu bazen 400 olur, bazen 600. O gün yazmayı hangi noktada bırakacağı konusundaysa yazar çok net:
Hâlâ gücünüzün olduğu ve bir sonraki adımda ne olacağını bildiğiniz bir yere gelene kadar yazarsınız ve durup ertesi gün tekrar başlayana kadar yaşamaya çalışırsınız.
Temrine devam. Sevgiyle kalın.