Utku Cevre

Kayıp

O gün perdeyi açtığımda, karşımda gördüğüm ilk şey, masmavi denizin dalgalarıydı. Ne çabuk sabah olduğuna şaşırdım. Perde açılınca duvara kaşığımın sapıyla çizdiğim ilkel takvim görünür oldu. Hızlıca saydım, buraya gelişimin yüz yirmi birinci günüydü. Yüz yirmi bir günde, minik karton bardaklarda gelen belki beş yüz kapsül hap içmiştim. Kafamı toparlamam zor oluyordu. Dışarıya tekrar baktım. Dalgaların arasında tanıdığım birini gördüm sandım. Aceleyle “Hemşire!” diye bağırdım. Sesim taş odada yankılandı, içim ürperdi. Daha yüksek sesle bağırdım, “HEMŞİRE!”.

Metal kapı gıcırtıyla açıldı. Şanssızdım, eli ağır hemşire nöbetçiydi. Kaşlarını çatmaktan alnında derin bir çizgi oluşmuştu, merdiven çıktığı için soluk soluğa kalmıştı. “Ne var, ne istiyorsun?” diye sordu. “Dalgaların arasında yüzen bir çocuk var, hasta bakıcıya söyle, çabuk atlayıp kurtarsın onu!” dedim. Kadın oflaya puflaya yanıma geldi, dışarıya göz ucuyla baktı, “Kimse yok orada. Yat dinlen hadi, birazdan kahvaltı dağıtılacak.” dedi. Emin olmak için tekrar baktım, hayır orada bir çocuk vardı, görüyordum onu. Sarı saçları ıslandığı için kahverengiye çalıyordu. “Hayır var, orada işte, kurtarmazsanız daha fazla dayanamaz! Kurtarın onu, kurtarın! Kurtarın!! Kurta..” derken cümlemi bitiremedim. Hemşirenin enjektörü kolumdan çıkardığını gördüm. Gözlerim ayaklarıma kaydı, parmaklarımı oynatmaya çalıştım. Ayaklarım hareket etmiyordu.

Uyku hızla bastırıyordu, duvara çiziğimi atamamıştım. Rüyamda ufacık bir teknenin dümenindeydim. Hava fırtınalıydı, yanımda dünyalar tatlısı bir yumurcak duruyordu, ismini hatırlayamadım. Yalnızca onun için endişelendiğimi hissettim. İçimde kötü bir his vardı.

#kısa öykü