Utku Cevre

Bilgi Tanrısı

Lumat, bağlı olduğu panteonun içinde gözlük takan tek tanrıydı. “Neden?” diye sorduklarında “Sizi daha iyi görebilmek için.” diye cevap verir ve kendi esprisine kahkahalarla gülerdi. Tanrıların kralı olan babası, bir e-posta kılığına girip, öyle dillere destan bir güzelliği de olmayan ama görgüsü ve hoş sohbetiyle tanıştıklarını aşık eden annesinin odasına girmeyi başarmıştı. Lumat, annesinin tüm şehirde en sevdiği yer olan belediye kütüphanesinde, kendi aceleciliğine yaraşır biçimde, gebeliğin son trimesterini beklemeden dünyaya gelmişti. Onu dünyaya getiren kütüphaneci esasında emekli bir ebeydi. Doğar doğmaz konuşmaya başlayan bu yarı ilah onu her ne kadar şaşırtsa da, anlata anlata bitiremediği başı kaya gibi sert bebekten daha çok ilgisini çekmemişti. Kadının doğurtma bedeli olarak koyduğu “Malumatfuruş” ismini uzun bulan ana, çocuğu kısaca Lumat diye çağırmaya başladı. Lumat kısa zamanda okumayı öğrendi ve kütüphanedeki binlerce eseri hatim etti. Birkaç yıl içinde iri yarı, gürbüz bir delikanlı oldu. Bilgiye doymadığı için kendini internetteki blog yazılarına, sanal ansiklopedilere ve gariptir, sadece gurmelerin girebildiği forumlardaki lezzetleri anlatan yazılara kaptırdı, gözünü bozuşu da bu zamanlara rastlar. Tanrılar okuluna gittiğinde kültür-edebiyat kolunu seçti ve televizyonda severek izlediği dizilerden Ezel’i piyes haline getirip, arkadaşlarıyla birlikte velilere sundu. Şimdi otuzlu yaşlarında, spor ve meditasyon yapıyor, rüyalarını yazıyor, arkadaşları aradığında dışarı çıkmak istemiyorsa bazen hasta taklidi yapıyor. Ona soru soranlar pişman oluyor, çünkü cevap dışında sayfalarca bilgi veriyor. Bugünlerde “Bilgi Tanrısı” ismiyle bir tek kişilik gösteri hazırlama planları yapıyor.

#kısa öykü