Utku Cevre

12 Monkeys

Yönetmen Terry Gilliam'ın fabrika çıkışı Monty Python yaratıcı kadrosudur. Dizisinin yanı sıra, film serisinden 1975 tarihli Holy Grail, 1979 Life of Brian ve 1983 The Meaning of Life için senarist grupta yer alır, Crimson Permanent Assurance isimli, sigorta şirketinden bozma bir korsan gemisini anlatan fiyat/performans açısından yuva yıkıcı ve fakat hayal gücü yüksek bir de kısa filmi, The Meaning of Life'ın hemen öncesinde gösterilmek üzere vizyona girmiştir. Bay Gilliam'ı dört kelimeyle özetlemek gerekseydi, aklımdan geçenler şunlar olurdu: mükemmeliyetçi (5 dakika sürmesi gereken sahneleri tam gün tekrarlatmasıyla ün salmıştır), pahalı (kariyeri boyunca başını en büyük derde sokan konu), fantastik (ailesini kaybettikten sonra evsiz olan bir adamın hikayesi diyebileceğimiz The Fisher King'in evrildiği masalsılığa bakın) ve arakçı (kötü bir sıfat gibi dursa da sinemanın, her şeyden ve herkesten etkilenen biraz da postiş bir sanat dalı olduğunu akıldan çıkarmayalım, mahir bir el, örnekse Quentin Tarantino veya Brian de Palma yapınca oluyor; Gilliam da güzel esinlenen yönetmenlerden diyebiliriz). Twelve Monkeys (12 Maymun) için bu özelliklerinin hepsini çalıştırmış ve ortaya tüm zamanların en iyi bilimkurgularından biri çıkmış.

 

Gelecekte insanlık, yeryüzüne yayılmış bir virüs yüzünden yeraltında yaşamaya mahkum olur; virüsü ilk yayan "oniki maymun ordusu" isimli örgütü araştırmak ve bir antivirüs üretebilmek üzere Cole isimli bir mahkumu zamanda geri gönderirler fakat 1996'ya gitmesi gerekirken kendini 1990'da bir akıl hastanesinde bulur. Konu ilgi çekici fakat tabii orijinal değil. 1962 tarihli La jetée konuyu 28 dakikada ve bir anlatıcının anlattığı sabit resimler biçiminde, mükemmel bir şekilde işlemişti (kısa bir Google aramasıyla nette bulabileceğiniz bu filme de yarım saatinizi ayırın, pişman olmazsınız derim). Esasında bu durum Gilliam için ilk değil. 1985 tarihli klasiği Brazil'in de yönetmenin favori kitaplarından olan 1984 romanıyla şaşırtıcı derecede benzerlik göstermesi, bundan ötürü filme gayrı resmi olarak 1984 1/2 denmesi (Fellini'nin 8 1/2'una bir gönderme gibi) boşa değil. Sonuç güzel olduktan sonra ilham kaynakları bir zenginlik oluyor ve ağızda acı tat bırakmıyor, o açıdan takdire şayan. Bruce Willis'i bu filmde her tür klişesinden uzak izliyoruz, ne Die Hard muzipliği, ne Mavi Ay dizisi bakışları, ne de bizdeki Yılan Hikayesi'nin bile senaryosuna sakız olmuş meşhur çarpık gülüşü. Brad Pitt ise ilk Altın Küre'sine kavuştuğu manik performansıyla altta kalmıyor, hatta yer yer yoruyor. Oyuncuların yetenek gösterisinin yanında, Gilliam'ın kamerası her zamanki gibi asimetri ve orantısızlıktan hem bir estetik, hem de gerilim unsuru çıkarmayı başarıyor.

 

Filmimizin en beğendiğim yanı da, zaman yolculuğu konulu pek çok sinema ve edebiyat eserinin düştüğü tuzağa düşmemesi ve geçmişi değiştirmeye çalışmaması, yani bilimkurguda popüler bir konsept olan büyükbaba paradoksuna yakalanmaması. Cole geçmişe yalnızca virüsle ilgili gözlem yapmak için gidiyor, virüsün yayılmasını engellemeye çalışmıyor. Neticede gözlemini, sonu ne kadar hazin yerlere gitse de tamamlıyor. Bir benzer düşünsel olgunluğa, yine yakın tarihte izlediğimiz 2016 yapımı Dennis Villeneuve filmi (ki kendisi naçizane fikrim 2010'ların en büyük yönetmenlerinden biri sayılmaya aday) Arrival'da da, zamanı çizgisel değil dairesel bir sembolizm ile anlamaya çalışan özel bir deneyim çerçevesinde şahit olduk. Ne kadar sevsek de zaman yolculuğuna çocukça yaklaşan Back to the Future, Terminator gibi klasiklerin yanında, dönem dönem bu tip alçakgönüllü filmlerin de beyazperdelere uğraması ferahlatıcı oluyor. Bu arada zaten kendisi bir yeniden çevrim olan Twelve Monkeys'in aynı isimli bir dizi uyarlamasının da 2015'te çıktığını, filmin pek hoşuma giden zamansal tarafsızlığından nasibini almadığını ve hala yayınlanmaya devam ettiğini hatırlatalım. Tüm okuyucularımıza sevgiler ve de selamlar.

12monkeys

Twelve Monkeys IMDB: http://www.imdb.com/title/tt0114746/

#sinema yazısı